“Momo. Dinlemek konusunda onun eşi benzeri yoktu. Aslında yalnızca sessizce oturur ve anlatılanları pür dikkat dinlerdi. Karşısındakine kocaman simsiyah gözlerini açarak bakar ve o kişi, o ana kadar fark etmediği, bilinçaltında kalmış düşüncelerini ona rahatça açıklardı.”
Momo; mükemmel bir dinleyici, zaman hırsızlarına karşı direnen bir kahraman ve sadık bir dost. Başka bir açıdan bakıldığında ise eski bir amfiteatrda yaşayan, eski püskü kıyafetler giyen yalnız bir kız çocuğu.
Aslında Momo’yu arkadaşlarına ve okuyuculara bu kadar sevdiren şey bizim onu birinci özelliklerle değerlendirmemiz. Şahsen ben öyle değerlendirdim. Bence yazarın böyle bir kişiyi baş karakter olarak seçmesi bizim karakterlerin dış görünüşüne değil de kişiliklerine odaklanmamızı sağlıyor. Bu açıdan kitapta resimlere yer verilmemesi ve abartı bir betimleme yapılmaması hem okuyucunun hayaline bırakılmış hem de olaylara daha çok odaklanılmasını sağlamış. Ki ben bu tür kitapları okurken daha çok keyif alıyorum.
Bir yanda Momo, Çöpçü Beppo, Gigi ve onlarca çocuk insanların zamanını geri almak isterken öbür tarafta zamanla beslenen gri renkli ruhsuz duman adamlar...
İlk bakışta Zaman Hırsızları fantastik ve hiç var olmayan karakterler gibi gözüküyor olabilir fakat Zaman Hırsızları her zaman oldu ve olacak. Hora Usta’nın da dediği gibi “Zaman Hırsızları, insanlar onların oluşmasına olanak sağladığı için oldular ve şimdi de insanlar onların kendilerine hükmetmesine izin veriyorlar.” Eğer insanlar buna izin vermeseydi ve zamanın kıymetini bilselerdi bu gri adamlar hiç bir zaman oluşmamış olurdu.
Duman adamların insanları kandırmak için kullandığı kelimelere dikkat edelim: Zaman Tasarrufu. Zaman Tasarrufu aslında nedir? Hiç bir şeyden zevk almayarak sadece hayatın monotonluğunu yaşayıp her gün kendine bol bol zaman ayırıp onları duman adamlara hediye etmek mi? Yoksa gerçekten mutlu olarak yapılan işler (duman adamların zaman kaybı dediği işler) aslında birer tasarruf değil midir? Ben ikinci seçenektekilerin bir tasarruf olduğunu düşünüyorum çünkü her dakikamızı her saniyesine kadar hesaplayarak yaşarsak bu ayırdığımız zamanın hiç bir anlamı kalmıyor ve aslında duman adamlara hediye edilen zaman boşa gitmiş oluyor. Oysa bizi mutlu eden işleri yaptığımızda bu bir zaman kaybının aksine bence ruhumuza bir tasarruftur. Ruhumuzu gri bir hayatla değil, mutlu olduğumuz anlarla canlandırabiliriz.
Begüm Ulubaş